Merhaba
Como şehri o
şaheser gölünden alıyor bu ismi. Milano dan yaklaşık 1 saatlik bir yolculuk ile
ulaşıyorsunuz. Bu cennetten bir köşe olan şahane şehire.
Aylardan Nisan,
Alpler tüm heybeti ve karlı zirveleriyle
sizi muhteşem göz ziyafetine davet ediyor.
Coma ‘ya girer
girmez etrafa bakmaya doyamıyoruz fakat vakit hayli ilerlemiş,yorgunuz ve
karnımız aç. Kalacağımız pansiyonu aramaya koyuluyoruz. Pansiyonu bulduğumuz da
hayranlığımız biraz daha artıyor. Küçük, şirin, ağaçlıklar içinde kenarından
deresi akan tertemiz bir yer doğa ile iç içeyiz. Yolculuğa çıkmadan önce
internet üzerinden kalacak yer ayırtabilirsiniz. Ufak olmasına rağmen çok temiz
ve nezih pansiyonlar bulmak mümkün.
Elimizde
haritamız başlıyoruz çalışmaya. Bizim turumuz iki kişilik rehberde tur
operatorüde biziz. Hiç bilmediğimiz bir yeri keşfetmenin tadı doyumsuz. Ertesi
sabah erken kalkıp heryeri gezmeli bu güzel doğa harikasını içimize
sindirmeliyiz.
Mevsim nedeni ile
sabah bizi kuvvetli bir yağmur karşılıyor.Fakat hazırız eminizki bu şehrin
yağmuru bile bir başka. Yağmura rağmen atlıyoruz havaalanından kiraladığımız
arabamıza haritamiz elimizde başlıyoruz tura.
Gölün kenarında
bir sağa bir sola bakınıp dururken gölün üzerinde bir ada karşılıyor bizi.
Yüksek ve yemyeşil heybetli ağaçları ile Isola Comacina. Şiddetli yağan yağmura rağmen bir elimizde
şemsiye bir elimizde fotograf makinası basıyoruz denklanşöre çok güzel kareler
var elimizde. Adaya ulaşım teknelerle sağlanıyor. Fakat biz kıyıdan izlemekle
yetinip yeni yerleri keşife çıkıyoruz.
Bu bölge villa
larıyla ve botanik bahçeleri ile ünlü güzergahımız Tremezzo bölgesindeki Villa
Carlotta. Bu arada Tremezzo dan yarım saatte bir göl üzerinde feribotlar sefer
yapıyorlar sizi karşı kıyıdaki kasabalara götürüyorlar. Fakat biz gölün
çevresini arabayla gezmeyi tercih ettik. Hiç bir güzelliği kaçırmak
istemiyoruz.
Villa Carlotta ya
geldiğimizde yağmur duruyor. Mis gibi toprak kokusu sarıyor her yanımızı. Önce
villayımı bahçeyimi gezsek diye tereddütte kalıyoruz. Görsel ziyafeti sona
bırakma kararı alarak binanın içini gezmeye başlıyoruz. Binanın içi çok zevkli
döşenmiş. Her yer mermer ve naif
işlenmiş eşyalarla bezenmiş. Camlardan görünen manzaraya bakmaya doyamıyoruz.
Tüm ihtişamı ile Alp’ler ve Como Gölü ayaklarımızın altında.
Villa nın içini
bitirdikten sonra sizi içine çeken, karşı koyamayacağınız bir bitki örtüsü
karşılıyor sizi burası bir botanik bahçe.
Güneş açıyor.
Çiçeklerin renkleri berrak daha bir temiz renk uyumu inanılmaz. Pembeler,
morlar, kırmızılar, yeşile ve maviye ne kadarda yakışıyor. Kuş cıvıltıları
arasında her çiçeğin ağacın resmini çekerek ilerliyoruz. Bahçedeki süs
havuzunda kurbağalar var irili ufaklı bakmadan geçilmez. Kurbağalara da selam
verdikten sonra hayranlık ve imrenme duygusuyla uğurluyor bizi Villa Carlotta.
Tremezzo dan
ayrılıp Bellagio ya doğru yola koyulma zamanı. Yol üzerinde güzel
bahçeli,mimarileri şahane binalar bahçeler ufak şelaleler eşlik ediyor eşim ile
bana.
Bu bölge kesinlikle
ilkbahar da gezilmeli her yer taze tüm doğa görsel bir şölen sunuyor.
Bellagio’ya
vardığımız da yemek molası veriyoruz. Göl kenarında yüzen kazlar eşliğinde
nefis makarnalarımızı yiyip dinlendik. Dikkatimizi çeken başka bir konu her
yerin tertemiz olması. Doğa temiz, toprak temizi, su temiz. Doğal olarak da
yiyecekler sebze ve meyveler çok lezzetli. Como da yediğimiz domatesin tadı
çocukluğumuzda yediğimiz domates tadında idi. Çevreyi temiz tutup sağlıklı
kalıyorlar anlaşılan.
Şimdi; gitmeden
önce hayatımızın dönüm noktası olacağını bilmediğim ve çok büyük bir mutluluk
yaşadığım Villa Melzi’ye doğru yoldayız.
Villa Melzi arazi
olarak Villa Carlotta dan çok daha büyük bir villa bu binalarda zamanında bir
ailenin yaşadığına inanmak istemiyor insan. Burayı gezmek yaklaşık 2 saatinizi
alacaktır. Villanın bahçesi botanik park ve milyonlarca bitkiye rengarenk
çiçeklere ev sahipliği yapıyor. Bahçedeki binalar beyaz ve manzara ile bir uyum
içinde. Mermer heykeller ve bahçenin göl kıyısına doğru eski tip bir kadırga
tablo gibi duruyor karşımızda.

Villa Melzi’nin
içerisinde bir de aile chapel’i yer alıyor. Ufak fakat görkemli bir mekan diğer
binalarda olduğu gibi burasıda mermer. Chapel den çıktıktan sonra bahçenin
diğer tarafından gezmeye devam ederken karşımıza şahane bir kamelya çıktı. Renk
renk begonvillerle süslü kamelya ; burada dur ve soluklan diyor sanki. Bu kamelyanın bizim için farklı bir anlamı
var. Ben hayran hayran kendimi kaybetmiş çiçeklere bakarken sevgili eşim beni
kamelyanın altına çağırıyor ve hiç beklemediğim bir anda ‘Hayatlarımızı
birleştirmeye ne dersin?’ diyor ve bu kamelyada buna şahit oluyor. Ortamın ve
teklifin güzelliği ile sarhoş olan benim dilim tutuluyor sanki ve sadece EVET diye biliyorum. Böyle bir teklif için
buradan daha uygun bir yer olamaz sanıyorum. Özellikle bekar çiftlere şiddetle
tavsiye ederim bu büyülü ve romantik ortamı.
Bu tatlı
şaşkınlığım geçtikten sonra yola devam ediyoruz. Bellagio’nun içini gezip
otelimize gitmeyi hedefliyoruz ki baya bir yorulduk.
Bellagio çok
şirin bir yer ve yolda başka bir güzellik karşılıyor bizi. Kendi halinde
çağlayan ufak bir şelale. Bir ufak mola da burada verip fotograf çektikten
sonra yolumuza devam diyor ve akdaşama doğru Como nun merkezine ulaşıyoruz.
Burada irili
ufaklı birçok restaurant ve cafe mevcut. Akşam yemeği için pizza tercih
etmenizi öneririm. Kırmızı şaraplarıda gayet lezzetli.
Günümüz burada
noktalanıyor. Ertesi gün Milano ya gitmek üzere şirin pansiyonumuzda uykuya
dalıyoruz.
Bu gezi için 3
gün yeterli çevrede çok güzel botanik parklar ve villalar mevcut. Como ‘nun
gündüzleri çok renkli. Fotograf makinalarımızın gözlerimiz kadar iyi görüntü
alamamasına hayıflanarak Como’ya veda ediyoruz.
Başka bir baharda
mutlaka tekrar buluşmak üzere.....
Sevgiler
Alev