24 Eylül 2012 Pazartesi

Haftasonu ve Okul Maceraları

Merhaba

Eylülün sonları olmasına rağmen Mersin de yaz yaşanıyor. Tabi eskisi kadar sıcak değil ama uzun süre İstanbul da yaşamış biri olarak İstanbul da yazın ortası aynen böyle geçer yani benim için yaz aynen devam ediyor :) Allah'tan sıcağı seven bir insanım.

Malum okullar açıldı. Geçen hafta dersler başladı. İlk hafta ben pek ders olmaz diye düşünürken yanılmışım tam gaz başladılar. Bizde başladık tabi. Ben şuan 2. sınıf öğrencisi bir sefilim :) Bizim için bu sene başı biraz daha zorlu oldu şehir ve okul değişikliği öğretmen değişikliği. Buse şanslı öğretmeni gayet tecrubeli ve başarılı bir öğretmen. Fakat benim akıllı kızımın okumayla ilgili sıkıntıları var. Matematik İngilizce spor sanat derslerinde çok iyi iken kitap okumayı sevmediğini söylüyor. Biraz da tembellik yapıyor. Öğretmenimiz sınıf daki diğer çocuklardan okumamız geri olduğu için normal ödevlerin yanında 1 saat kitap okuma ödevi veriyor ve biz ebeveynler o kitabı okutacağız diye maymun oluyoruz :) Konuyu rehberlik öğretmeniyle konuştuğumda evde sizde kitap okuyun görsün dedi. Kitap okunmayan evden kitap okuyan çocuk çıkması zor dedi. Bende ben her ay en az 2 kitap okuyorum üstelik bunu doğduğundan beri yapıyorum. Çocuk beni kitapla özdeşleştirdi fakat kendini özdeşleştiremiyor dedim:) kadın kaldı tabi. Kim bilir ne veliler geliyor. Kroyumm emmee para bende sendromları sıkça rastlanan durumlar. :)

Velhasıl kitap okuma uğruna ne yaptık. Denize gitme sözü verdik. :) Buse deniz diye çıldıran bir çocuk ve belkide Mersin'i sevmesinin bir diğer nedenide bu :) Eylül ayında İstanbul da denize girmek mümkün değil iken burada tahminim Ekim sonuna kadar girebileceğiz. :)

Burda bir çok koy olmasına rağmen biz ayaş mevvkii ni tercih ediyoruz çünkü alabildiğine ince kum su sıcak ve sığı :) daha doğrusu birden derinleşmiyor. Tam Buse ye göre :)

Yolda giderken kavga dövüş kitap okundu. Deniz kenarın da da bir kısmını okuduktan sonra önce fotograf çektik sonra doğruuu denize :)
Fıstığız fıstık :)
Bu pozda Erol Atar'lığa soyunan Buse'nin gözünden. Resim yapmaktaki kabiliyetini fotoğraf çekmektede gayet başarılı kullanabiliyor. Onun çektiği fotoğraflara ve koreografilere bayılıyorum :)
Kendi hakkımızıda yemeyeceğim Mrs and Mr. Model :)
 
 
Denizde 1 saat kadar yüzüp  top oynayıp kurtlarımızı döktükten sonra midemiz zil çalmaya başladı bu sefer biz kurt'a dönüştük. Ne yiyelim derken aklımıza o kadar yakılan kaloriden sonra gözleme sıkma çay ayran geldi. Ver elini Narlıkuyu.
 
Normalde Narlıkuyu denilince akla ilk balık ve balık restaurantları gelsede biz Narlıkuyunun biraz üsttaraflarına çıkıp yörük yerlerinde gözleme sıkma yemeğe gittik. Balık yemeğe gittiğimiz bir gün söz denizin ve balığın fotolarını paylaşacağım. Oranın denizi çok serin deniz suyuna dağdan gelen soğuk kaynak suyu karışıyor. Bunun ne faydası var. Öğlen vakti gittiniz içtiniz içtiniz ama daha içesiniz var. Atlıyorsunuz restauranttan suya buz gibi anında ayılıyorsunuz:) Sonra tekrar devam muhabbete :)
 
 
Yemeği beklerken Barbie oyunu eee nede olsa hala çocuk :)

 Bakışını sevdiğim :)
Artiz parçası :)
 
 
Yemekten sonra klasik pazar market alışverişleri eve varış banyolar kıyafet hazırlıkları malum yarın okul ve iş var. Yarın evde tek başına benide temizlikdir yemekdir bekler durur. Sevdim ben bu ev de karıyer yapma işini :)
 
Geç oldu. Deniz güneş ezdi ben kaçar :)

Alev
 

3 Eylül 2012 Pazartesi

30 Ağustos Tatili

Merhaba

Yaz buralarda tam gaz devam ediyor. 30 Ağustos Zafer Bayramı nedeniyel bu haftasonu uzun bir haftasonu oldu. Güzel bir kahvaltıya başladığımız gün deniz ve güneşin kollarında son buldu:)




Mersine geldiğimden beri ekmeğimi kendim yapıyorum. Tarifi;

4 Su bardagı çavdar unu
1 Paket kuru maya
1 Su bardağı Süt
Yarım su bardağı Su
2 çorba kaşığı zeytinyağı
Biraz şeker
Ve zeytin

Tüm malzemeleri iyice yoğurduktan sonra 30 dk mayalanması için bekletiyorsunuz. Üzerine bir bezle kapatmayı unutmuyoruz. Sonra ekmeklere istediğimiz şekili verip  40 dk daha tepside puf puf kabarana kadar bekliyoruz ve sonra 180 derece fırında 15 dk pişiriyorsunuz.

Afiyet olsun.....

Burada ekmeklerim meşhur olma yolunda :) Havalar biraz daha serinlediğinde buğday değirmeninden un da alacağın havalar sıcak olduğu için daha önce çekilmiş unların içinde kurt bulunma riski varmış un satan amca öyle söyledi :)

Organik hayata yavaş yavaş adım atmaya başladık :) Zira buradaki fırınların ekmekleri genelde hamur oluyor. Ürettikleri en iyi şey pideler :)

Kahvaltıdan sonra denize gitmek için yola çıktık. 1 saat 15 dk sonra Boğsak koyundaydık. Ağustos ayı olduğu için biraz rüzgar ve dalga vardı fakat burada denizin her hali güzel. Pırıl pırıl ve inci gibi bir deniz. İncecik kum. Genel olarak buradaki koylar kaşırık kimi taşlık kimi ise kum. Biz daha çok kum olan koyları tercih ediyoruz. Özellikle çocuklar için vazgeçilmez  güzel kum plajlar var.

Denizde iyice yorulup balık ve rakı eşliğinde yemeğimizi yedikten sonra tekrar denize girip dönüş yoluna düştük :)

Ertesi gün baktık hava yine sıcak yollandık yaylaya doğruu. Mersin geleneği ya denize gidicen ya yaylaya öğreniyorum yavaş yavaş :)

Tarsus da Namrun yaylasına çıktık. Toroslar bizi bütün ihtişamı ile karşıladı. Garip bir bitki örtüsü var bir taraf bize ilk okuldan beri öğretilen maki bitki örtüsü diğer bir taraf ise alabildiğine çam ağacı ormanları. yola çıktığımızda 35.5 u gösteren derece yukarılara çıktıkça 22 dereceye kadar düştü... tabi bizede bir ohhhhh dedirtti.

Namrun a çıktıktan sonra Cehennem deresi diye bir su kenarına gittik.  Yollu oldukça bozuk ve o kadar dağ tırmandıktan sonra aşağıya doğru tekrar inmek bizi biraz ürkütsede su ve tabiat harikaydı. Dere oldukça sığı bir dere bir bölümünün derinliği yaklaşık olarak 1.20 cm civarında ve insanlar orada suya giriyolar. Kayaların üstüne tırmanıp tırmanıp bağıra çağıra atlamalarını saymazsak aslında huzur dolu kuş cıvıltıları içinde bir yer. Bazen diyorum acaba insanlar mı hayatı çekilmez hale getiriyorlar diye. Ya da gelişimlerini tamamlayaman insanlar mı denilmeli. O güzel sessizlik çam ağaçları kuşlar ve anırır gibi suya atlamaya çalışan insanlar :)




Cehennem Deresi neden böyle dediklerini bilmiyorum henuz:) Halbuki yer cennet gibi :)

Yola çıkarken dereye gitmek gibi bir planımız yoktu. Namrunda vakit geçirip yemek yiyip dönecektik ki macera ruhlu bir aileyiz. Bir anda mangal ve piknik yapmak geldi aklımıza techizat mı yanımızda hiç bişey yoktuu :)

Namrun da duruduk. Bir tenekeciden bir mangal maşa ve mangal için gerekli tüm aksesuarları, ayrıca yayladık kasabın yapımı olan sucukları ve köşedeki fırından da odun atesinde pişmiş pideleri alıp başladık maceraya :)

Dereye geldiğimizde klasik ve kalabalık bol çoçuklu ve yaşlı insanlardan oluşan bir kaç aile derenin en iyi yerine konuşlanmışlar ve her yerde görmeye alışkın olduğumuz atlet çizgili pijima pikniği yapıyorlar :)

Kendimize yer ararken oradaki bir köylünün kurduğu tek tesise :) ulaştık. ( Tesis dediysem aklınıza süper lüks birşey gelemsin. Plastik masa ve sandalyelerden oluşan bir alan fakat alan değerli tam derenin kenarında ve derme çatma bir cadır. Orada yaşıyorlarmış birde bizim gibi damdan düşenlere ateş ve çay veriyorlar :) )

Arabadan nevaleleri indirdik ve yerleştirk gözümüzün kestiği dere kenarındaki salaş ama ihtiyaca uygun masamıza :)

Mangalbaşı :)
 Hiç bensiz olurmu?
Yanan ateşe oldum olası dayanamam :)
 
 
 Hele buna hiç dayananmam:)
 İstanbull'lu şeherli kız paçaları sıvadı daldı dereye :) Çok değiştim ben çokk hiç böyle huylarım yoktu:)
Deredennn :)

Yemekten sonra bir güzel çay geldi. Ne zamandır içmemiştik böylesini havasından mıdır suyundan mıdır bilinmez. Buradaki diğer farklılık 'bize bir demlik çay lütfen' den sonra gelen soru Türk mü? Kaçak mı?  Bir diğer soru : '1 sade Türk kahvesi lütfen' fincanda mı Tarsusi mi? :) ( Tarsusi : İnce belli çay bardağına yapılıp servis edilen Türk kahvesi) Öğreni yorum alışıyorumm :)

Yemek yediğimiz yeri işleten teyze den havadislerde aldık. Meraklıyız ya burası senin mi dedik o bölgeyi kiralamış. Fakat bölge 2B arazisi olmus. Çalışıyorum burayı alıcam diyor. Tabi oralar imara açılırsa kendi ellerimiz ile katletmiş oluruz o ayrı. Kendimize bir yuhh çektik tabi Teyze yörük köylüsü arazi kapatıyor biz diplomalı sefiller 1 dönüm arazi alamıyoruz. :)

Çay kahve derken hadi dedik artık dönelim. Ara da da gelen misafirlerimizi buralarda getirme planları yaptık tabi:)

Dönüş yolunda tekrar namrun yaylasına çıktık. Namrun Kalesini gördük. Ermeniler için büyük önemi olan bir kale imiş derken bir yağmur başladı. 40 ikindi yağmurları :) her yıl Temmuz sonu Ağustos başı olurmuş. Tam ikindi saati başlar biraz ıslatır geçermiş. Nasıl iyi geldi. Ortalık bir anda mis gibi koktu. Yağmuru bulmuşuz dönermiyiz hiç dolandık tabi biraz yağmurda eskiden olsa yağmur yağıyor diye yüzümü buruştururdum. Şimdi yağmur yağsada islansak diye bulutlara bakıyorum :)


Alabildiğine çam ormanları mis mis heryer de hava pırıl pırıl insanın ömrünü uzatır valla.

Yayladaki evlerede baktık biraz ama hayalimizdeki gibi bir ev göremedik ne yazık ki ne hayalse :) bir ara yazarım.  Şöyle bahçe içinde bir evimiz olsa fenamı olur. Valla kendim için istiyorsam ne olayım tamamen Buse ve onun çiflik hayvanları için istiyoruz. :)

Seyahat yazılarıma devam edeceğimm..

Sevgiler

Alev