31 Ocak 2014 Cuma

ROMA Seyahati


Merhaba

Uzun zamandır yazmak istediğim fakat bir türlü fırsat bulamadım bu yazıyı yazmaya, kısmet bugüneymiş. Bu yaz tatilimizde Berlin ne gitmeye karar verdik. Oradan yaşayan arkadaşlarımızı ziyaret edecektik. Hemde daha önce görmediğimiz bir yerdi. Açıkçası çok merak etmiyordum fakat yurt içinde tatil yapmak yurtdışında tatil yapmaktan daha ucuza gelebiliyor bazen.

Almanya dan vize almak imkansız gibi. Bizde ne yaptık? Vefalı dostumuz İtalya dan başvurduk Shengen için ve 6 ay multi giriş çıkışlı vizemiz sorunsuz bir şekilde çıktı. Bir kerede daha başvurursak herhalde bizi vatandaşlığa alırlar :) Vizeyi aldığınızda daha sonraki başvurularda sıkıntı yaşamamak için ilk girişimizi İtalya ya yapmak zorundaydık ve bu sefer de ROMA ya gidelim dedik. Adet yerini bulsun. Biz gittiğimiz ülkelerde daha çok bilinmedik yada çok popüler olmayan yerleri gezmeyi tercih ediyoruz bu nedenle ROMA bizim için bir ilkti. 

Roma yı gördükten sonra çok hayran kaldık. Fakat biz kesinlikle doğa insanlarıyız. Toprağın bir parçasıyız fazla tarih bize fazla geliyor. Ayrıca ROMA yı 1 günde gezdik diyebiliriz. süper hızlı bir program oldu canımız çıktı yalnız keyifli vakitte geçirmedik değil.

Roma'ya gitmeyi hedefleyenlere tavsiyem kesinlikle Temmuz ayında gitmeyin. Gidecekseniz de sıcağı göz önünde bulundurun ve çok rahat bir ayakkabı hatta terlikle gidin. ( Roma da olduğumuz süre içinde ki bu tam 24 saat ayaklarım 2 numara büyüdü ayakkabılarımı orada terk ettim ve bir terlik aldım)

Roma ya gitmeden önce internet sitelerinden baya bir araştırma yaptık. Tabi oraya gidince gerçeklerle de karşılaştık ve mantık çerçevesinde az bir para ile ulaşımımızı sağladık.

Tavsiyeler : 

Eğer 1-2 gün kalacaksanız Roma Pass pahalıya geliyor. Otobüs biletleri 1.5 euro çift yön kullanılabiliyor. Biz Termini Tren İstasyonuna yakın bir otel de kaldık. Tren kullanırız dedik fakat istasyonun önündeki otobüs durakları ideal kullanmak için şehrin her yerine gidiyor otobüsler. 

Colosseum a illa gireceğiz diyorsanız korkunç bir kuyruk var. Eğer sıra beklemeden girmek isyorsanız online bilet alıp online bilet gişesinden sıra beklemeden bileti alıp girebilirsiniz. Ayrıca ROMA Pass aldı iseniz onunla da sıra beklemeden girebiliyorsunuz. 

Bizim oraya gittiğimizde bundan haberimiz oldu bu nedenle biz o kuyruğu Türk usulu hallettik :) Belki ihtiyaç olur diye yazıyorum baktık kuyruğu beklesek akşam olacak ve biz giremeyeceğiz. Zaten sabah inmişiz Roma ya ve ertesi gün ayrılmak zorundayız. Aşkım sırada beklerken ben sıranın en önüne gittim orada Macar lise öğrencileri vardı şansıma onlara para verdim ve bizim içinde bilet almalarını istedim. Sağolsun aldılar. Bizde sıra beklemeden Colosseum u gezdik. Buradan da kendilerine teşekkür ediyorum yoksa gezemeyecektik. Çok ulvi bir iş yaptılar. :)


Zafer... 1.5 saat kadar gezdik içeride ondan sonra da diğer noktalar için ayrıldık. Daha gezilecek bir sürü yer var ve bizim zamanımız sınırlı expres bir seyahat ile Aşk çeşmesi ve İspanyol Merdivenleri bizi bekler. 

Buraları bulacağız diye elimizde harita başladık yürümeye 40 derece üstü sıcak yerler siyah taş ve biz yürüyerek seyahat ediyoruz. Dedik bu sıcak neyapar bize Çukurova dan geliyoruz biz heytt heyyt. Yandık kuruduk çarpıldık. Allah tan şehrin muhtelif yerlerinde buz gibi suyu akan çeşmeler vardı da hem her yerimizi yıkadık hemde içme suyuna para vermedik. Buzz gibi lezzetli yer altı suları var ister için ister yıkanın ayaklarımı o soğuk suda küçültüp ayakkabıya sığdırabildim.

 Meşhurr Aşk Çeşmesi
Bu da meşhurr AŞK .........


Çok kalabalık bir mekan burada biraz dinlenme fırsatı bulduk yerlerde oturduk. Donduma yedik çevresinde güzel dondurmacılar var. Tavsiye edilir.
Çeşmenin etrafında soluklanırken bir polis'in kovalaması üzerine dinlenme bitti ve yine düştük yollara İspanyol Merdivenleriii......


İşte geldik merdivenlere resim çektik. Sonra birbirimize baktık ve yooo hayır merdivenleri tırmanmayacağız dedik aynı anda :) 

Otele dönmek için son hamlemizi yaptık. Keçi gibiyiz yalnız Allah'ımızı kaybettik. Otele gittik saat 16.00 suları duş ve uyku. saat 18.00 de kalktık çıktık dışarı yemek yiyeceğiz İtalya ya kadar gelmişiz bir lazanya yemeden asla gitmem. 

Roma şehri iki parçadan oluşuyor bir nehir geçiyor ortadan akşamda nehirin diğer tarafını gezelim keşfedelim dedik. Termini den bir otobüse atladık. 24 saat geçerli otobüs biletimiz var. Bu biletler 24 saat sınırsız heryöne bine biliyorsun.

Geçtik diğer tarafa gezindik güzel bir restaurant bulduk. Lazanya süperdi şarapta tabiki yer bulmakta zorlandığımıza değdi.

Yemekten sonra biraz daha yürüdük akşamıda güzel oluyor ROMA nın dedik ve otobus beklemeye başladık. Ben bindiğimiz otobusle geri dönmemiz gerektiğini savunurken sevgili eşim ne fark eder hepsi hemen hemen aynı yere gidiyor binelim birine macera olur dedi ve macera başladı. 

Colosseum un geceki ışıklı halini görücez derken kendimizi Roma'nın banliyösun de bulduk. Saat 24.00 sorduk nerede inelim diye bir durak söylediler. Bir tren istansyonu bulduk başladık beklemeye mantık olarak bütün trenler termini istasyonuna gider :) orayada gittik mi otele varmış oluruz. Ayaklarım sızlıyor. Etrafta garip garip adamlar yorgunluk diz boyu ve ben ağlamak üzereyken tren geldi bindik. Otele vardık nasıl uyuduğumu bilmiyorum. Bu arada merak etti iseniz kavga etmedik :) Çünkü risk alınmadan macera yaşanmaz sonradan hatırlayıp gülebileceğin anılar oluşamaz :)

Ertesi gün Vatikan öğlenden sonrada uçağımız var Berlin'e uçucaz....

Vatikana gittik gitmesine de içeri giremedik. Buradaki kuyruk colosseum dakinin 2 katı idi.  Buraya giriş içinde online rez. yaptırmakta fayda var derim. Dışarıdan gezdik. Etrafını gezdik. Sonra Roma nın içine geri döndük.

Vatikan




Mechul Asker Anıtı ve müzesini de gezdik. Güzel di. Tabiki bir kaç da kilise gezip 24 saatte ROMA gezimizi tammaladık. Çok yorulduk fakat bir o kadarda hayran kaldık. Tarihi doku hiç bozulmamış şehirde dolaşırken sanki hala o dönemlerde yaşıyormuş gibi hissediyor insan :)


Gezinin devamı Berlin onuda başka bir yazım da anlatırım artık :)


Sevgiler


Alev





29 Ocak 2014 Çarşamba

Avgadı Yaylası Mersin


Merhaba


Yağmurlu bir pazar günü; bir gece öncede geç yatmıştık. Buse olmayınca biraz uyuyabildik. 9 gibi kalktık. Kahvaltı yaptık nasıl sallanıyoruz. Hava yağmurlu olunca bir miskinlik çöktü üstümüze. Hemen teyakkuza geçtim. Bir tatil günümüz kaldı. Şöyle baş başa gezelim toz alım yeni bir şeyler keşfedelim. Ne zamandır yapamıyorduk bu gezilerden. 

Termosumuza doldurduk kahvemizi vurduk kendimizi yollara. Önce nereye gidelim diye bir süre düşündük. Sonra benim Facebook da üye olduğum bir gruptan esinlenerek MERDOG ( Mersin Doğa Gezginleri) Avgadı yaylasına çıkalım dedik. Aslında bu grubun güzel gezileri oluyor eğer sevgilimi ikna edebilirsem ki zor görünüyor bizde bu grupla gezilere katılabiliriz. Bizimki özgür ruh kimseye bağlı kalmak istemiyormuş kendi arabasıyla gidip kendi gezmek daha iyiimiş bu nedenle bireysel takılıyoruz.

Erdemli ilçesinden 30-35 kilo metre ötede bu yayla. Bu aradada bir sürü köy geçtik. Aşağıdaki resimler bu köyler deki yapılar. Taş evler çok hoşuma gitti. Yalnız köyler çok pis ve düzensizdi. İnsaat molozlar mı ararsın tarla otlarımı.??? Neden böyle pis bir milletiz hala anlamış değilim. Üstelik müslümanız ( Temizlik imandan gelir) kesinlikle gayrimüslümler bu konuda bizden çok daha iyi durumda. Köyler de gayrimüslüm dokunuşlu evler görmek mümkün hemen anlaşılıyor. İşlemelerinden duvarlarından. 

Buradaki yaylalar daha çok engebeli tırmanışı dik yerler fakat burası değişikti. Denizden 1300 metre yüksekte bir düzlük alan. Plato sanırım tarım arazileri vardı fakat çok bakımsızdı. Kış olduğu için belkide çünkü aşağıda sıcaklık 12 derece idi yukarıya çıktıkça en son 5 dereceye kadar düştü.

Esnaf keyifsizdi. Normalde bu mevsimde kar düşüyormuş oraya insanlar kar görmeye gidiyormuş. Daha kalabalık oluyormuş fakat bu sene kar yağmadığı için işler düşükmüş. Yazın tabi her yaylada olduğu gibi orası da canlanıyormuş. Yazında görülebilecek bir yer. Hatta eğer sert kış başlarsa kar görmeye de çıkarız belki kim bilir. Geçen sene ocak ayında başka bir yaylada vardı kar gitmiştik. Fakat bu sene biraz daha sıcak geçiyor. Yağmur bile daha 3 gündür yağıyor. Koca mevsim de tek bir damla yağmur düşmedi. 

Yolda giderken limonları portakalları gördüm içim acıdı. Ağaçların yaprakları sap sarı olmuş. susuzluktan. Geçen senelerde ne güzel görünüyordu sarılı yeşilli. 


Aydınlar Köyü yaylanın başlangıcı giderken görüp gözümüze kestirmiştik bu sucukçu yu dönüşte affetmedik tabi :) Genelede sucuklarımızı yayladan almayı tercih ediyoruz kasap yapımı sanki daha güzel oluyor. Fakat bu sucuklar o kadar iyi değildi. Karnımızı doyurup dönüş yoluna geçtik.

Hüseyinler Köyünden bir taş ev


Burasıda muhtarlık binası ve Cami


Bazen bu köyler de dolaştığımız da diyorum ki bu insanlar da Mersin de yaşıyor. Fakat dünya dan çok uzak gibiler. şehire çok yakınlar fakat şehir hayatında da bir o kadar uzaklar.
Taş evleri bahçeleri gördükçe buralarda yaşamalı diyorum. Fakat sonra da Mersin in içinde bile yalnızım arkadaş bulmak oldukça zor bu dağın başı köyde insan ne yapar diyorum. Belki yaşlanınca diyorum. O zaman da cancazım diyor ki yaşlanınca uzaklara köylere gidemeyiz. bize kim bakacak hastane lazım postane lazım o da doğru bir yandan. Ne yapacağımızı konuşa konuşa yolda bir de limon molası vererek ( Evin ihtiyacı limonları bahçelerden topluyoruz göz hakkı) Mersin e döndük.

Spor a gittik. Hava oldukça soğuktu bütün gün üşüyünce kendimizi sauna da bulduk kemiklerimiz ısındı ohh dedik sporumuzu yaptık yüzdük yıkandık paklandık döndük evimize pestilimiz çıkmış. Vurduk kafayı yattık.

Güzel bir pazar oldu. Bakalım bir sonraki yolculuğumuz nereye olacak. Hava soğuk olduğu için dışarıda pek yürüyüş yapamadık. Darısı güneşli günlere.......


Sevgiler

Alev




TEPEHOME ŞİKAYET


Merhaba

İnsan her zaman güzel şeyler yazamıyor. Geçen sene Mersin e yerleşirken bütün evimizin eşyasını Adana TEPEHOME dan aldık. Gerekçemiz de kurumsal firma sorun yaşarsak bize yardımcı olurlar. Merdiven altı mobilyacılardan alıp uğraşmayalım. Garantili ürün alıyoruz. Falan diye kendimizi kandırmışız.

Meğer hiç bir fark yokmuş yeni anladık. Daha 1.5 yıl olmadı eşyaları alalı bir koltuk takımımın berjerlerinde sorun oldu. Sorun daha önce hiç görmediğim bir durumdu. Sırt tarafındaki kumaşlar yırtıldı. Durup dururken. Üstelik üzerinde doğru dürüst oturmadık bile. Mutfakta duruyorlar biz daha çok salonda oturuyoruz. Kumaş çürümüş oturduğumuzda üzerimize toz geliyordu anlam veremedik bir kontrol edeyim dedim bir bastırdım ve yırtıldı kumaş. Bu durumda hemen aradım TepeHome u müşteri hizmetleri beni aldığım bayiye yönlendirdi. Adana ile görüşmeniz lazım diye. Adana ile görüştük ekip gönderip bakacağız dediler. Tamam dedik. Ha geldiler ha gelecekler 45 gün geçti. Sebep olarak da Mersin e sevkiyatlarının olmadığını öne sürüyorlar. Şansa kadere Mersin de müşteri çıkarsa alışveriş yapan bir zahmet bizim şikayete de bakacaklar. 45 dakikalık yol için 45 gün bekledik. Bu arada kaç kere müşteri hizmetleri ile görüşme yaptık bilmiyorum. Ürün garantili. Garanti süresi dolacak onlar gelene kadar.

Gelen uzman!!!!! Koltukların resimlerini çekti. Koltuklarım cam önünde duruyor ve storlarım kapalıydı. O storları da açtırdı. Resim net çıksın ışık gelsin diye. Bizde pzt sizi ararlar koltuk kumaşı seçmeye davet ederler. Koltuklarınız garanti kapsamında kaplarız dedi.

İyi dedik. Pazartesi geçti taa cuma oldu. Aradılar. Koltuklarınız dış etkenlerden etkilenmiş garanti kapsamı dışında demez mi?  Cinlerim tepeme geldi. Dedim nedir o dış etkenler Kimyasal kullanarak temizlemiş olabilirsiniz yada koltuklar cam önünde duruyor güneşten koruyamamışsınız demez mi? Daha da çıldırdım. Evdeki diğer koltuklarda birşey yok. Ben manyak mıyım bir tek mutfaktaki koltukları kimyasal asitle sildiricem koltuk çürüsün diye. Diğer koltuklarımda salonda cam önünde duruyor ve evim malesef güneş alıyor neden onlarda böyle birşey olmadı. Dediğimde cevap yok. Güneşten koruyamamışssınız ozaman dedi storumuz yokmuymuş. Dedim bu koltukları kuzey kutbunda satıyorsunuz sanırım. Üzerine yazsaydınız öyle ise güneşte ve güneş alan evlede kullanılmaz showroom içindir yada bodrum katta kullanabilirsiniz diye. Telefondaki kız aciz haklısınız dan başka birşey demiyor. Çözüm olarak da alırken zaten dünya kadar para vermişim ücret karşılığı kaplayabiliriz. Dedi şaka gibi......

Açıklama çok komik. Güneşten olmuş birde başka hiç bir müşteri şikayet etmemiş. Ben evimdeki koltuğun üzerine örtü örtecekmişim. İyi ki telefonda idik yüz yüze değildik diye dua ettim.

Tepehome yönetim kuruluna mail attık bekliyoruz bakalım bir ilgilenen çıkacak mı diye çünkü internette müşteri önemli hizmette sınır yok diye naralar atmayı biliyorlar.

Ayrıca Tüketici haklarına şikayette bulunucam araştırıp mahkemeye vereceğim çok sinirlendim. Dalga geçmelerine. Garantiyi de neye verdiklerini anlayamadım.

Aslında sorun temel. Ülke kurumsal olamazsa bu şirketler kurumsal kisvesi altında her haltı yiyorlar. Artık bilinçli müşteri olmakta bir işe yaramıyor. Garanti belgesinde bu ayakkabı su alır karda yağmurda giyilmez ibareleri varken bu mayo havuz da deniz de renk solması olabilir yazan mayolar satıştayken ve bizler bunları aldığımız sürece başımıza daha neler gelir.

Halk olarak bilinçlenmek ve  yaptırım uygulatabilmek ise herhalde hayal........


Konu sonuçlandığında sizleri de bilgilendiririm.

Aldığınız herşeye dikkat edip firma ismine güvenmemekte fayda var buda bugünün kıssadan hissesi.


Sevgiler

Alev

Mersin Devlet Opera Bale Lüküs Hayat


Merhaba

Mersin e geldiğimden beri tiyatro izleyemez oldum. İstanbul da iken her ay en az 2 adet oyun seyrederdim. Şehir tiyatrolarında. Genel de de güzel eserler olurdu. Mersin de şehir tiyatrosu yok. Daha doğrusu var ama sanırım sadece 1 ay 2 oyun oynuyorlar. Malesef çocuk tiyatrosu da gelmiyor. İstanbul da her köşe başı çocuk oyunu buraya neden turneye gelmiyorlar bilemiyorum. Üstelik insanlar yoksun. Gelen oyunların hepsi kapalı gişe oynar. Ya bunu bilmiyorlar yada bilet fiyatları maliyeti karşılamıyor bilemiyorum. Velhasıl Mersin Opera Bale de Lüküs Hayat oynayacağını e-mail ile öğrendim ve geçen aydan biletimizi aldık.

Çok heyecanlıyım. Eser muhteşem kendini kanıtlamış hiç eskimeyen bir eser dedim bu kadar zamanın üstüne bir ziyafet akşamı olacak çok keyif alacağız.

Sonuç; hüsran ki ne hüsran. Oyunu ilk perde de terk ettik. Çok oyun izledim fakat bu kadar kötüsünü izlemedim desem yeri var. Ortaokul çocukları oynasa çok daha iyi olurdu. Piyes den bir farkı yoktu. Nesi mi kötüydü.

Kadın oyuncuların 1-2 tanesi hariç hepsi kilolu idi obeze yakın. Karakter genç güzel kız karakteri fakat oynayan orta yaşın üstü obez. Karakterle oyuncu oturmuyor kafada sakil duruyor. Tenisten gelen bir çift kız şişman çocuk incecik kızın ayağında topuklu ayakkabı ellerinde tenis raketi... Çukurova da olduğumuz buradan anlayabiliyoruz. Hadi diyelim görsellik önemli değil herkes her rolü oynar. Sahneye pat diye girip sözünü unutanlar mı ararsın yoksa sürekli dil sürçmelerimi hızlı konuşacağız diye bir sürü dil sürçmesi oldu bunları takip etmekten oyuna konsantre olamadım. Üstelik bunu yapanlar baş rol oyuncuları.
Mikrafonlar ise ayrı bir konu. Metalik sesler tiyatro ya çıplak sesle yapılır yada yukarıdan görünmeyen mikrofonlarla sesi ayarlarsın eğer salonun akustiği kötü ise biz oyunu izlerken oyuncuların nefes alışverişleri dahil her şeyi duyduk.
1933 de geçen bir oyunda günümüz Türkçe sinden sözler de olmamıştı. Ayrıca oyunun bir bölümündeki hırsız bölümünde siyasete dem vuruldu. Oyun 1933 şuan ki durumlardan bahsedip neden bütünlüğü bozduklarını anlayamadım. Bu arada yanlış anlaşılmasın siyasi mesaj ve tepkilerini göstermelerine kızmıyorum. Bu oyunda olmaz diyorum sadece. Dönem oyunu bu. Yani bence böyle.

Tek iyi olan şey iyi sesler vardı. Kadınlarında erkeklerinde şan eğitimleri iyiydi. E o kadarda olsun diyor insan yani sonuçta bu insanlar Devlet Memuru Devlet Opera ve Bale deler.

Yorumlarım biraz ağır oldu belki ama beklentim yüksekti. Ayrıca iyi hazırlanılmamış bir oyunla seyircinin önüne çıkmak kötü bir durum. Bu maaşı alabilmek için çalıştık diye bilmek için yapılmış gibi bir organizasyondu. Sanat gönülle yapılır. elimizde oyuncular böyle oyunculuklar böyle işte çıkardığımız oyunlarda böyle mi diyecekler. Git bölgeye yat gölgeye atasözü burada da geçerli sanırım.

İstanbul dakiler daha ağır şartlarda çalışıyorlar haftanın 4-5 günü gösterim yapıyorlar ama bu acemilikler yada bu boş vermişlikler onlarda yok.

Neyse bu ilk ve son oldu. Bundan sonra muhtemelen 1 kez daha gideceğim oda Buse yi bir baleye götürmek istiyorum. Bale izledikten sonra bir daha da gitmeyiz muhtemelen.

Bu şehrin çoğu şeyini seviyorum. Fakat bazı konularda gerçekten çok sığı ve çok taşra kalıyor. Üstelik büyük şehir olmasına rağmen. Genel bir kalite ve kalite anlayışı eksikliği var. Ya da biz İstanbul dan sonra burada burnu büyüklük yapıyoruz bilemiyorum.

Kendime de suç buluyorum. Beklentim çok yüksek olabilir. Fakat yukarıda yazdıklarımın çoğuda aslında olması gerekenler bence.

İstanbul'a gittikçe bol bol tiyatroya gideceğim. Çözüm şimdilik bu.....


Sevgiler

Alev

28 Ocak 2014 Salı

Hayal Kahvesi Mersin Necati ve Saykolar


Merhaba

Mersin'e hayal kahvesi açıldı. Bizde ne zamandır gitmek istiyor fakat bir türlü fırsat bulamıyorduk. Malum Buse hanım :) Okulların tatil olması ile birlikte Buse yi yolcu ettik. Buruk oluyor ayrılıklar tatil olduğunu geri geleceğini bilsen de. Allah hiç bir anneyi çocuğundan ayırmasın. Gittiği an burnunda tütmeye başlıyor.

Neyse bizde karı koca baş başa kalınca dedik yapmak isteyip de yapamadıklarımızı başlayalım yapmaya.

Cumartesi akşamı gittik Hayal Kahvesi'ne açılışında Feridun Düzağaç gelmişti kaçırdık. Cumartesi akşamıda hiç tanımadığımız bir grup vardı risk aldık. Dedik deneyelim. Normalde İstanbul da böyle bir risk alamazsınız. Çünkü içeri giriş parası orada yediğin içtiğinin bedeli böyle bir risk almak için ağır gelir. Fakat Mersin gözünü seveyim. Yemek yiyorsun konserden para almıyorlar :) Ayrıca yediğin yemeğin fiyatı da dışarıda herhangi bir yerde yiyeceğin fiyatla aynı... Seviyorum bu şehri. Grup Necati ve Saykolar. Bakalım ne yapacaklar derken yemeğimizi yedik sohbetimizi ettik. Mekan nezih saçma sapan tipler yoktu. Genel de sevgili kocacığım bu tip mekanlara karşı alerjik :) İçerideki krocanlardan ( argo oldu biraz ama kusura bakılmaz :) )  dolayı fakat bu mekan gerçekten kalite olmuş ailenin ve hatta her yaştan insanın rahat edebileceği yemekleride leziz bir mekan olmuş. Valla ağzım açık kaldı Mersin de böyle yer dedim. :) Tabi mutlu oldum bundan sonra eğlenmek istediğimizde müzik dinlemek istediğimizde gelebileceğimiz bir mekan.

Başka bir artısı içeride sigara içilmesine izin verilmiyor duman altı olmadan efendi gibi müziğini dinleyip demlene biliyorsun :)

Gelelim grup a Denizli den çıkmış bir grupmuş. Sesler ve yorum süper gitar saz sipsi davul herşey var. Süper yerli rock söylüyorlar. Eskilerden Barış Manço Cem Karaca dan güzel şarkılar var repertuarlarında en beğendiğimde herkesin bildiği bir kaç arabesk parçayı öyle güzel yorumlamışlar ki bu parçalar arabesk olmamalı kesin rock olmalıymış dedirttiler. Bazı türküleri de cover yapmışlar muhteşem di muhteşem çok eğlendik. Bu müzikal tarafıydı. Grup birde bildiğin show yapıyor gülmekten öldürdüler. Şarkılarla aşık atışmaları siyasi şakalaşmalar. Özellikle Türkiye nin şu döneminde bayaki bir ayakkabı kutuları, gezi parkı,hırsızlık olayları, padişah sokuşturmaları süperdi ve mekanda büyük alkış aldı. Tadında ve keyifli atışmalardı.

Güzel bir gece oldu. Kulağımızın pası silindi.Kurtlarımızı döktük. Yani ben döktüm. Bizim ağır abi :) ayıp olmasın diye şöyle bir silkelendi. Kurumsal duruşunu bozmadı :)
 ( Yetiştirilme ve toplum baskısı :) başka bir yazı da konu başlığım olsun bilimsel olarak anlatayım :) )


Grubun albümüde çıkacakmış. Alabiliriz o kadar beğendik.



Sevgiler

Alev


23 Ocak 2014 Perşembe

Babaanne ve İnsan Halleri



Merhaba

Yeni yıla biraz tatsız girmiştik. Bu yeni yıl yazıma da yansıdı tabi biraz. O yazımda bahsetmemiştim ama sebebi bir kayıbımızdı. Sevgili eşimin amcasını kaybettik. O moral bozukluğu ile döndük İstanbul dan ve doğru Tarsus a Babannemizin yanına.

Babaanne 85 yaşlarında daha bile fazla olabilir kesin doğum tarihi belli değil. Fakat kendisinin Koç burcu olduğunu iddia ediyor :) Tarsus ta tek başına yaşıyor. Burada çok güzel bir hikaye var. Aslında tek başına yaşıyor gibi görünse de babaanne mahalle ile beraber yaşıyor. bulunduğu yerde çok eski olduğu için herkesi tanıyor. herkesin çoluğu çocuğu torununa kadar. değişik bir yaşam hikayesi var aslında bir gün tamamını dinleyip yazmak isterim. Bildiğim kadarı kısıtlı. Şuan ki hayatını gözlemleyebiliyorum. Babaannemiz yanılmıyorsam 10 -12 doğum yapmış tabi hepsi yaşamamış. şuan da zaten hepsi hayatta değil ne yazık ki. Herhalde uzun yaşamanın da dezavantajı bu eşinin çocuklarının kardeşlerinin  vefatına şahit olmak. Bunlar her insanın kolay kaldırabileceği bir şey değil. Babaannemiz çok tatlı bir yaşlı çok pozitif ve benim tanıdığım yaşlılara göre de  hiç şikayet etmeyen bir insan. Yaşlılıktan ayakları ağrıyor onu bile şikayet etmiyor. E olacak tabi artık ağrılar yaşlılık deyip geçiyor. Espirili de tabi espirilerin çoğunu arapça yapıyor anlamıyorum ancak tercüme ile. Kısaca Arapça Türkçe karışık konuşuyor. Politika ve siyasetten anlıyor. Pek bir tahsili yok okuma yazma ama bu yaşta bile ülkede neler oluyor takip ediyor. Sohbet etmesi çok keyifli bir insan birde çocukları çok seviyor. Dedim ya Babaanne mahalle ile yaşıyor diye. Ne zaman evine gitsek kapısı en az 5 kere çalar. Komşu gelir bahçesinden sebze meyve getirir. Komşu gelir çarşıya gidiyorum bir şey lazım mı der. sütçü gelir köyden teyzeye süt getirdim daha yeni aldım ineklerden der cidden de ne sıcak süttü o bende adama para vermeye çalışıyorum. Meğerse düzenli gelirmiş o teyzenin payı dedi para almadı. İşte insanlık orada bir tokat gibi çarptı. vay be dedim. hala var böyle insanlar hala bu ülkede insanlar birbirlerine karşılıksız yardım ediyor. Yaşlılarına sahip çıkıyor. Mutlu oldum. Birçok değer gibi bu değerleri de yitirdiğimizi sanarken. Tabi sanırım bu durum sadece böyle küçük yerler için geçerli  fakat olsun yinede çok hoş birşey. Bir günde gittik baktık biri evi süpürüyor. komşu imiş karşı apartmandan genç bir hanım. bir şeye ihtiyacı varmı diye sormaya gelmiş elinde süpürgeyi bulmuş evi süpürüyordu :) Yani kısaca bizler gibi kalabalıkta ama yalnız yaşamıyor. Tam tersi yalnız ama kalabalıkta yaşıyor.

Cenaze dua vs. sebebiyle bu aralar çok daha sık gittik tabi. Yavrusunu kaybetti sonuçta insanların yaşı kaç olursa olsun. Fakat ölümü bu kadar olağan karşılamasını daha önce yaşanan diğer kayıplar nedeniylemi yok sa kadere ve Allah'a olan inancı nedeniyle mi bilemedim. Bizim ona söyleyebileceğimiz herşeyi o bize söyledi. Allah sabrını verecek diyor. Olgun inançlı.. Aslında ilk defa cenazesi olan birinin yanında kendimi çaresiz hissetmedim. yanında durdum elini tuttum ama onu teselli etmek için çaba sarf etmemize gerek kalmadı. Kendisi bunu gayet iyi yapıyordu. Zaten ben bu konularda çok özürlüyüm. Normalde baş sağlığı bile dileyemem. Konuşamıyorum kendimi kötü hissediyorum. Yada benim konuşmam karşımdaki için boş gelecekmiş gibi düşündüğümden yapamıyorum bunun.

Duyan geldi duyan geldi ilk hafta hiç yalnız kalmadı zaten kalabalık içinde yaşayan babaannemiz. Bende bir sürü gözlem yaptım. İnsanlar nasıl davranıyor kim kime neler yapıyor. Birbirinin yüzüne bakmadan tokalaşanlar mı arararsın birbirine sarılıp öpüp sonra karşılıklı konuşmadan yere bakıp oturanlar mı? Bunlar o kişilerin aslında küs olduğunu gösteriyor.  O ortamda üzüntüsü olan bir kaç kişi vardı gördüm. Onun dışındakiler ise figüran yada vazife gibi oradalardı.

Gelenek olarak yaygın olan cenaze sonrası yemek ve tatlı işini ben anlayamazdım. Eşim de benim kafada. Hayır için yapılır diyorlar da neden o yemeklerden yada tatlıdan yakınlarda yiyor. Cenaze de tatlı yeme alışkanlığı nereden gelmiştir.
(Çok küçük bir ayrıntı burada cenazesi olan ailenin evinin önüne çadır kuruluyor ve taziye aynı zamanda da istenirse dua orada yapılıyor. kalabalık çevresi olanlar için iyi bir hizmet belediyenin hizmeti başka yerlerde varmı bilmiyorum.)

Dua bitti sadece akrabalar eve girdiler. Herkes bir kenara çekilip yemek yemeğe başladı. sohbet muhabbet garip geldi. Zaten hep garip gelirdi. Biz eşimle biraz daha durduk sonra ayrıldık. Çok üzgünüz. daha doğrusu ben eşim nedeniyle çok üzgünüm onun acısını paylaşıyorum. Babam gibi severdim dediği için içimde hissettim acısını. Ayrıca babaanne içinde üzüldüm. Eşim babaannenin bir sürü torunundan bir tanesi fakat en sevdiği torunu :) Haftada en az 2 kere telefonda konuşurlar.  İkisi de birbirine çok düşkün Allah ikisine de uzun sağlıklı ömürler versin.

Biraz kasvetli bir yazı olmuş gibi görünse de aslında bir çok duygu durumu ve insan halini anlatıyor.

Neşeli sağlıklı üzüntüden uzak sevgi dolu insanlarla çevrili bir hayatınız olsun dileklerimle

Sevgiler

Alev

21 Ocak 2014 Salı

Okul dan Ordan Burdan


Selam

Yazacak çok şey var fakat ben yoğunluktan yazamıyorum. Bu aralar yoğun bir ders çalışma ve aynı zamanda evi idare etme durumu olduğundan bilgisayarla arama mesafe koydum. Tabi ders kaynakları araştırmak serbestti. Şaka maka derken 1. dönemi bitirdim. Şükür son 2 haftadır ciddi sıkıntı yaptım kendime diyebilirim.

Dedim dersler bittiğine göre artık yazılara geri dönebilirim. Oturdum pc başına daha önce aklımda olan ve bunu yazmalıyım dediğim konuların hepsi aklımdan ucup gitmiş. Ben bu aralar neden hiç bir şeye yetişemiyorum bilmiyorum. Blog yazamıyorum, günlüğüme de el atamıyorum, doğru dürüst kitap okuyamıyorum. Fakat kısmetse önümüzdeki bir ay kitap okuma rekoru kırmak istiyorum bakalım olacak mı?

Bu arada sanki herşeye yetişebilirmis gibi birde spor a başladık. Hadi hayırlı olsun. Yeni yıl başlangıçları gibi görünsede aslında spor benim yaşam biçimim sadece bazen araya zaman giriyor.

Okula başladığımdan beri aslında hiç okuldan söz etmediğimi fark ettim. Yeni yeni arkadaşlarım oldu tabi yaşları 19 ila 25 arasında değişen bir grup. Hee unutmadan birde yaşları 35 ila 55 arasında değişen bir grupta var ki gençler çok daha eğlenceli :)

Kantinde Abla naber diye bir nesilleyim. :) İnsan kendini yaşlı hissetmiyor değil. Birde çocuğumun olduklarını bilince iyice abla diyorlar. Halbuki bana ismim ile hitap edebilirsiniz diyorum. Başlarda beni çok yadırgadılar. Neden iktisat okuyup ta sonra dan psikolojide yüksek lisans yaptığım kafalarını baya bir meşgül etti. Hatta beni kendilerine rakip gördüler sanki Türkiye deki başka hiç bir üniversite psikolog yetiştirmiyor gibi biz buradan mezun olunca nerede iş yapıcaz sizde başka bölümden gelip okuyorsunuz. Bizim sektöre giriyorsunuz. Neyse ki artık herkes sorusunu sordu cevabını aldı ve benim tehlikesiz olduğuma karar verdikleri an itibariyle sınıfta akran gibi olduk. Ders notları paylaşıyoruz. Sınav sorularını konuşuyoruz. Bir birimize dinlemediğimiz dersleri anlatıyoruz. Hatta sınavlar da kopya çekiyoruz :)

Tabi ben bunların hepsini kendi olgunluğumla yapıyorum. Onlar kendi olgunlukları ile. Sabaha kadar ders çalıştım diyorlar toplanıp çalışmışlar bense bazı sınavlara sadece bir kaç saat çalışabiliyorum. Fakat sonuç onlardan yüksek not alıyorum. İşte bu tamamen olgunlukla alakalı bunu keşfetmiş durumdayım. Aslında insanlar 25 yaşından sonra başlamalılar bence üniversite hayatlarına o zaman çok daha bilinçli insanlar olarak yetişir çok daha faydalı işler çıkarabilirler ortaya.

Başka bir grupta var ki henüz genç yüksek lisans yapmaya gelmiş okulu bitirir bitirmez ve henüz hiç çalışma hayatına atılmadıkları için aslında lisans okuyanlardan hiç bir farkları yok. Sınavlara çok çalışıyorlar ve kopya vermiyorlar. :) Halbuki bizim yaşlara geldiklerinde anlayacaklar aslında sınavların yada yüksek not almanın hayatta hiç bir işe yaramadığının önemli olanın kişinin kendisini yetiştirebilme kabiliyeti olduğunun hayattaki başarının sınavlardan 100 almak olmadığını fark edecekler şuan anlatsak ta anlamıyorlar :)

Bir de üniversitede yaşanan komik ama güzel aşklar var sahit olduğum onları başka bir yazım da anlatayım. Aslında birde tek tek kişiler var erkek ve kız öğrenci davranışı farklılıkları var. onlarda başka bir yazının konusu olsun hadi. Eğlenceli şeyler


Ben iyiki bu kadar yıl sonra eğitim hayatına geri döndüm diyorum. Bazı olaylarda kendimi ne kadar yetiştirebildiğimi görüyorum bazı olaylarda ne kadar eksik olduğumu ve aslında genelinde de insan hayatının aslında tamamen tecrübelerden kaynaklandığına şahit oluyorum.

Okulun bana tek zararı yakalandığım hastalık oldu sanırım :)  Psikoloji öğrencisi tanı koyma hastalığı artık bir haber okuduğum da tv de bir şey seyrettiğimde yeni insanlarla tanıştığımda sürekli bir tanı koyuyorum. :)

Hımmm bu kız çocukluğun da annesi ve babasıyla sıkıntıları olmuş ve şu davranışlar oradan kalmış. büyük ihtimalle kendisi farkında değil fakat obsesif kompulsif kişilik bozukluğu mevcutt. Yazıkkkk.... diye yorumlarım oluyor. Ya da her yeni öğrendiğim hastalık yada kuram da ailemden birilerine hımmm demek bundan yapıyormuş hımmm demek bu nedenle şöyle olmuş falan diyorum. Ailemin çoğuna çeşitli teşhisler koymuş durumdayım :) Tabi onlarla paylaşmıyorum. Olan zavallı sevgilime oluyor çünkü sürekli ona anlatıyorum oda sağ olsun dinliyor. Hayatımıza bir renk geldide diye biliriz. Evde yüksek lisans yapan benim fakat Buse de dahil hepimizin genel kultürü arttı.

Buse 'den incilerle kapatayım yazımı ; Anne şu beyini anlatsana bana diyor bende ders çalışırken ona anlatıyorum hem ben öğreniyorum hem o öğreniyor. İlgisini çekiyor. İnsan beyninin çalışma şekli. Tabi Buse bunları dinledikten sonra okul da anlatıyormuş. Öğretmeni ile görüşmeye gittiğimde valla bizim dersleri bu kadar iyi dinlemiyor ama sizin dersleri baya iyi dinliyormuş ki sınıfta gelip bizlere de anlatıyor dedi. Bende fırsatı kaçırmadım. Öyle ise sizde konuları eğlenceli anlatın  çocukların ilgisini çeksin dedim. Biliyorum ki Buse beyinin çalışma şekillerini unutmayacak fakat okulda anlatılan çoğu ezbere dayanan bilgilerin z si kalmayacak aklında eğitim öğretim sistemine de geçirmeden yapamadım. :)


Buse'nin diğer bir incisi malum bilenler bilir Mersin de binalar çok yüksek ve çok çirkin bir yapılaşma var. Yolda araba ile giderken  bir anda anne ben kesin mimar olacağım ve şu solumuzdaki binalardan kesinlikle yapmayacağım Mersin i iki katlı portakal bahçeli evler den oluşan bir yere çevireceğim dedi. Bizde destek verdik. :) Bakarsın Mersin sayesinde mimar olma fikri gerçekleşir :) Yoksa bu vaatle belediye seçimlerine mi katılsak belkide kazanırız. :)


Sevgiler


Alev



3 Ocak 2014 Cuma

Tarçınlı Damla Çikolatalı Kurabiye


Merhaba

Bugün Mersin'in kurtuluşu bu nedenle okullar tatil. Okul tatil olunca da Buse hanım evdeler. Ödevlerimizin bir kısmı bittikten sonra Buse'den 1 yaş büyük olan kuzen Ceren de bize geldi.

Kızlar baya bir oynadılar sonra dedim ki bunları mutfağa sokmak lazım.  Başladım kurabiye hamuru yoğurmaya. Sonra da kızların eline kurabiye şekillerini verdim. Başladılar yapmaya :)
Sonuç güzel oldu. Hepsini onlar yiyeceklermiş.

Tarifi :

Malzemeler

2 yumurta
1 Su Bardağı Yoğurt
1 Su Bardağı Şeker
1/2 Su Bardağı Sıvıyağ
1/2 Margarin
1 Çay Kaşığı Tarçın
1 Paket Kabartma Tozu
Un
Damla Çikolata

Yapılışı:
Öncelikli sıvı malzemeler olmak üzere tüm malzemeden bir hamur yapalım. Un aldığı kadar olacak. Yumuşak ve yağlı bir hamur oluyor.
Yoğurma işlemi bittikten sonra hamur şekil vermeye hazır.

Kurabiyelerimizi 160 derece deki fırında 30-40 dak pişirebilirsiniz.

Hem çocuklarınızın oyalanması için hemde dışarıdan yiyecekleri katkı maddeli biskuviler yerine değerlendirebileceğiniz güzel bir tarif.

Bu arada Buse ye alerjik nezle teşhisi kondu. Sürekli bir burun akıntısı sürekli bir hafif şiddetli öksürük. Çocuk dr umuz sinuzit diyeyip duruyordu. Baktım böyle olmayacak, bir KBB dr una gitmeye karar verdik. Dr Bey Mersin Üniversitesin de Prof. Buse'nin yüzüne baktı. Daha şikayeti ne demeden alerjik bu çocuk dedi. ( Ben içimden YUH dedim  :) Bu arada tabi vizite ücretine de yuh dedim ama yapacak birşey yok malesef Türkiye gerçeği paran varsa iyi dr yoksa Allah'a kaldın. 300 TL Prof ücreti ) Nasıl yani? Merakımı gidermem lazım tamam adam okumuş tabi kaç yaşında prof olmuş ama bakar bakmaz nereden anladı. Sorudum söyledi. Burununda çizgi oluşmuş eliyle itelemekten :) Neyse sonra detaylı kontrol geniz eti büyümüş fakat ilaçla küçülebilir dedi. Sorun geniz etinden kaynaklanmıyor görünüyor dedi. 2 adet ilaç verdi. Bir de bir yığın tedbir. Yünlü herşey yasak, tüylü hayvanlar yasak, toz yasak halı yasak. Dr dan geldik. Oda da ne kadar peluş oyuncak varsa toplandı. Halısını değiştirdik hemen yatak yorgan herşey değişti. Kuş tüyü yastık da yasak. Herşey pamuk olacak dedi dr. Bu önlemlerden sonra 2 güne toparladı. Sonra İstanbul'a gittik ve tekrar nüksetti. Tabi gittiğimiz yerlerde aynı hijyenik ve kontrollü ortamı sağlamamız mümkün olmadı.  Belkide hava değişimide etkiledi bilemiyorum. Sonuçta İstanbul daha soğuk. Neyse ki Mersin'e döndük düzeldi. İlaçlar bitince 3 hafta sonra tekrar gideceğiz Dr a bakalım ne diyecek.

Bu arada Dr başka bir konuya daha vurgu yaptı. Dışarıdan aldığınız tüm paketli yiyeceklerde çikolata ve biskuviler dahil hepsinin içinde soya denilen bir madde var ve bu madde alerjileri tetikliyor dedi.  Onlar dan da uzak tutun dedi. Dedim mümkün olduğu sürece almıyoruz fakat okulda kantin de ne alıyor malesef kontrol edemiyoruz. Yanına sürekli meyve kuruyemiş koyuyorum fakat yinede o kantin günü nedense boş geçilmiyor.

En güzeli bizim zamanımızmış. Biz bile daha sağlıklı besleniyormuşuz. Şu an çocuğumu herşeyden uzak tutmam gerekiyor. Fakat nasıl. Tek başarımız kola sevmemesi sanırım. Hiç vermedik sonra biraz büyüdüğünde 1 kere içti bir misafirlikte yanlışlıkla ve şükür ki beğenmedi. Elimden geldiğince herşeyin doğal ve ev yapımını vermeye çalışıyorum ama paranoyak oldum. Sebze ve meyveye de güvenemez oldum. İlaçlar hormonlar e onlarıda evde yetiştiremem ki.... Offf offf

Bir de malesef bilinçli olmayan aileler var. Çocuklarını sürekli cips le hamburgerle besleyen bir guruh ve kötü örnekler kızıma bu davranışın yanlış olduğunu anlatmakta tabi ki zorlanıyorum. Umarım en kısa zamanda tüm aileler bilinçlenir de biz de bu arada kalma durumundan kurtuluruz.

Ah Ah iyi bir eğitim sistemi iyi bir sağlık sistemi iyi tarım iyi besicilik hepsi devlete bakıyor... Gelde anarjik olma. Biz en zararsız anarjikleriz ne istiyorsak çocuklarımız için istiyoruz. Ama bunu kime anlatabiliriz ki....
Neyse açmayayım ağzımı sonra kötü olur.

Sevgiler :)





2 Ocak 2014 Perşembe

Yeni Bir Yıl

Merhaba

Yazdım.Sonra sildim. Yeni yıla böyle bir yazı yakışmayacağı için. Yeni Yıl bana ve çekirdek aileme çok güzel şeyler getirecek hissediyorum. Bunu gerçekten hissediyorum. Umarım çevremdeki insanlarda mutlu olmayı becerebilirler.

Bu yıla biraz buruk biraz hüzünlü girdik. Fakat herşey insanlar için başımıza her geleni kabullenmeyi bilmek gerekiyor.

Ben bu aralar etrafımdakiler için üzgünüm. İşin kötüsü de elimden hiç birşey gelmiyor.

Bu aralar Buse ye çok takılıyor kafam. Anne olmak zor iş. Her yaşının farklı bir zorluğu var. Derslerle arası hiç hoş değil. Okulun çok gereksiz olduğunu düşünüyor. Vakit kaybı imiş. Aslında kesinlikle katılıyorum fakat ona birşey diyemiyorum.

Çocuklarımız bilgisayar ve uzay çağı çocuğu fakat ne yazık ki bizim ülkemizin eğitim sistemi yontma taştan kalma.

Kızım ısrarla okumayı sevmediğini söylüyor ve okumayı red ediyor ve tabi yazmayıda. Şu el yazısını çıkaranın taaa...... isteyen istediği gibi doldursun. Ne ben okuyabiliyorum ne kendisi yazdıklarını yazısı çok fena. Malesef te öyle bir tempo ile ilerliyor ki dersler ne okumasına nede yazısına takviye yapabilecek zaman kalmıyor. Dersler ödevler ödevler.....

Adım gibi biliyorum bu öğrendikleri hiç bir işe yaramayacak. Akademik anlamda başarılar sağlaması ileriki hayatında onu mutlu kendine güvenli ve hayatta başarılı bir birey yapmayacak. Ama yinede system bu şekilde olduğu için zorlamayada mecburum.

Zekası az olsa diycem ki bu çocuğum kapasitesi bu kadar yapılacak birşey yok. Fakat zeka ile ilgili bir sıkıntımız yok. Tek olay derslerin eğlenceden uzak oluşu. Üstelik okulun bunu bizden bekliyor olmasıda ayrı bir trajedi. Bana okumayı zevkli hale getirecek birşeyler yapmamı söylüyorlar fakat o şeyler neler malesef bulamıyorum. Senelerce öğretmenlik yapmış ve bu işin eğitimini almış insanların tek tavsiyesi bu. Bol bol okutun ve eğlenceli hale getirin. Mesela takla atarken okutsak :)
Kızımın kendi anlattığı; Anne hayat bilgisi ve Türkçe de o kadar sıkılıyorum ki bir bakmışım hayallere dalmışım. :) Güler misin ağlarmısın?

Üstelik bu çocuk  söz de şanslı çocuklar arasında özel okula gidiyor. Fakat okul daki öğretmen daha sınıftaki 20 çocuğa etkili dinleme yapmayı bile becerememiş durumda. Öğretmen toplantıda anlatıyor. Ben bu çocukları anlayamıyor. Ders te bir türlü oturamıyorlar ( put gibi). Hep bir hareket hep bir hareket. Neden acaba ?  Acaba bu çocuklar sürat zamanı teknoloji çağı çocukları olabilir mi?

Bizim zamanımız daki put gibi duran etkisiz tepkisiz çocukları şimdi aynı sıralarda beklemek doğru mu?

 Velhasıl ben doğru cevapları biliyorum fakat elimden birşey gelmiyor.

Şimdi aklı başında sosyal kendine güvenen bir çocuk mu yetiştirmek lazım. Yoksa bazı ailelerin yaptığı gibi soluk aldırmadan ders çalış dersane kurs kitap test mi yapmak lazım.

İşte bende tüm bunların ortasındayım.

Benim okulum da fena gitmiyor. Fakat eğitimdeki bozukluk her yerde aynı ha ilkokuldasın ha yüksek lisans hiç farketmiyor. Acı gerçekte bu zaten. Kendi çabanla ne yapabiliyorsan o kadarsın.

Neyse yeni yıl yazısından çok şikayet gibi oldu fakat yaşanan gerçeklerden kaçamıyor insan hele bir de anne ise. Hep bir soru hep bir soru daha iyi ne yapabilirim.

Sevgiler

Alev